Afife Tiyatro Ödülleri için öz eleştiri zamanı

Spor müsabakalarında kimin kiminle, nasıl yarışacağı bellidir ve kazanalar bu kurallara göre ilan edilir. Elbette hile, şike, doping gibi ahlak dışı hareketleri dışarıda bırakarak. Peki ya edebiyat, müzik, sinema, tiyatro gibi sayılamayan ve kuralları gri alanda belirlenmiş ve değerlendirmenin jürilerce yapıldığı üretimlerde sonuçlar her zaman net midir? Ödülle onurlandırılanlar açısından pek sorun yoktur, geçmişte eleştirmiş olsalar da sahnede yapıtları ile görünür olmak her zaman kıymetlidir.

Akademi (Oscar) Ödülleri’nden Altın Küre Ödülleri’ne, Emmy Ödülleri’nden Grammy Ödülleri’ne kadar birçok ödül, jüri ya da tören yapılan işler kadar sansasyonlarıyla da akılda kalır. Türkiye’de tiyatronun uzun soluklu ve prestijli ödülü olarak bilinen Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri bu sene adayların ilan şeklinden, adaylarına, törenin ertelenişinden, törenin kendisine aslında çok ön görülebilir sıkıntılara gebeydi.

Afife Tiyatro Ödülleri’nde geçmiş yıllarda tiyatroların başvurusu beklenmeksizin jüri üyelerince İstanbul’da, sezonda ilk defa seyirciyle buluşan oyunlar, en az 10 kez sahnelenmesi şartı ile değerlendirmeye alınır ve 33 kişiden oluşan jürinin en az 6 sı tarafından seyredilirdi. Sezonun ne zaman başlayacağı, değerlendirmeye girebilecek oyunlar için son tarih, basın toplantısı ve ödül töreninin tarihine kadar takvim net olurdu. Pandemi dönemindeki olağanüstü şartlar dışında bu kurallar her sene sistemdeki aksaklıkların daha optimal değerlendirmeyi sağlaması için düzenlenirdi. İstisnai olarak bazı tiyatro ekipleri, oyuncular ya da yönetmenler değerlendirmeye dahil olmadıklarını sezonun başında bildirirlerdi. Yeni uygulamada değerlendirmeye girmek isteyen ekiplerden kendi başvuruları istendi. Yani kimse zorla değerlendirmeye alınmadı. Bu yıl basın bültenlerinde, 266 oyunun jüri tarafından değerlendirildiği yazıyordu.

Okuyucularım törene ilgi göstermemiş olabilirler. Ama biraz gündem takip edenler, haber manşetlerine tiyatronun kazananlarıyla değil de sansasyonlarıyla Afife Tiyatro Ödülleri ile tanışmış olabilirler. Bunca söz size törende olanları daha anlaşılır kılmak için yazıldı. Bir değer olarak yoluna devam eden Afife bu yıl çok büyük bir yol kazası yaptı. Hem de her kalenin teslim alınıp, kültürel alanda zayıflıklarını itiraf eden bir iktidara karşı. Çok sayıda insanın bir yıllık emeğinin çiğnenmesinin yanında, kendi prestijini de sanat politikalarında nerede durduğunu da tartışılır hale getirdi. Bu ödülün ilk gününden beri Yapı Kredi sponsorluğunda büyük bir ekiple çalışan ve törenleri her sene tiyatrocular için çok önemsenen Afife, adını aldığı tiyatronun fedaisi Afife Jale’ye bu sene mahcup.

Adaylar her sene basın toplantısı ile açıklanırdı. Bu sene son beşe kalan adaylıkların büyük kısmının devlet tiyatrolarının oyunlarında toplanmasından mı, martın 19’uyla milat olan tutuklanmaların ikliminden mi bilinmez sessizce, kimseye görünmeden basın bülteni yolu ile adaylıklar açıklandı. İlan edilen tören tarihi değişti ve ekimin ilk haftasına ertelendi. Araya koca bir yaz girdi, yeni sezon başladı ve geçen sezonun oyunları için tören yapıldı. Bu arada sezon bitmeye yakın çok sayıda oyun bilet satamadığı, salon kirasını ödeyemediği için iptal edildi ve yeterince seyredilemedi. Mahir Polat’ın şehre kazandırdığı kültürel miraslardan olan, İBB Şehir Tiyatroları’nın Müze Gazhanede’ki iki salonu, yangın yönetmeliğindeki eksikler nedeniyle, sessiz sedasız kapatıldı. Mekân spesifik tasarlanmış oyunlar başka salonlarda oynanamadığı için boynu bükük kaldı. Ama Voltran gibi güçlerini birleştiren Ankara ve İstanbul Devlet Tiyatroları, ortak yapımla Medea Material oyununu seyirciyle doya doya buluşturdu. İşte törende kıyametleri kopartan, aday olduğu yedi dalın beşinde ödülü alan Medea Material’in kadın oyuncusu Sükûn Işıtan oldu. Ödül konuşması sırasında adındaki sükuneti ret eder tavrıyla, seyirciyi neyin rahatsız edeceğini çok iyi bilerek, sanatçıdan çok bir bürokrat gibi, salondaki çok sayıdaki insanın onaylamadığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Tamer Karadağlı’ya hem müdürü hem arkadaşı olarak teşekkür etti. O andan itibaren başlayan protesto ıslıkları, alkışları, aynada çalışıldığı belli değişik mimiklerle ve soğukkanlılıkla, salondaki seyircileri aşağılamaya ve ötekileştirmeye kalktı. Ertesi gün Yeni Şafak Gazetesi’ne verdiği röportajda ‘lobiler’ olarak nitelendirdiği, çoğu genç kuşak tiyatroculardan oluşan ve salonu terk eden seyircileri önyargılı olmakla suçladı. Böylece iktidar vuslatına içeriden bulduğu isimle bir kez daha kavuştu. Töreni ve ödülü tartışmalı hale getirdi. Belki de buna ihtiyaç vardı. Artık Afife’nin kendini nerede konumlandırması gerektiğini çok ciddi olarak tartışmasının vaktiydi.

Işıtan kim derseniz, bu törene kadar sınırlı sayıda insanın tanıdığı, Devlet Tiyatroları baş rejisörü, genel müdür yardımcısı ve oyuncu. Bu sene En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü aldı. En prestijli ödülü alıp, töreni böyle sabote etmek bir hırsın sahnede beden bulması, tasarlanmış bir kötülüktü benim için. Işıtan amacına fazlasıyla ulaştı. Kendisi planlı bu hareketiyle hem görünür oldu hem mağdur oldu hem bir grubun kahramanı olurken, başka bir grup için hain oldu. Törende diğer ödül alan sanatçılara haksızlık etti. Salondaki adaylara, seyircilere saygısızlık etti. Ve dedi ki; ‘Afife bu kadar çok dalda adayı, kurumumuzdan göstererek bizim politikalarımızı onayladı.’ Haksız mıydı? Onaylandı. Bunu 33 kişilik jürisiyle, elektronik sistemiyle ve en başından herkesin el sıkıştığı eşitsiz yarışıyla yaptı. Geçmiş senelerde Şehir Tiyatroları’ndan da çok sayıda adaylıklar ve ödüller çıkardı. Ama bu yıl İBB’ye yönelik soruşturmaların gölgesi mi çöktü oyunlara bilinmez, görmezden gelinmiş halleri vardı. Sadece iki dalda ödül ile evine dönen şehir tiyatroları bu sayede törende eleştirilerden uzak kalabildi.

Tören için çok titizlikle hazırlanan ve çok sayıdaki gözle kontrol edilmesi gereken detaylar haberciler için malzeme oldu. Daha törenin başında en duygusal anlarından olan, geride kalan sezon içinde yitirilen sanatçıların ilanında, hayatta olan bir oyuncunun adının, fotoğrafıyla birlikte okunmuş olması bana her gün sosyal medyada öldüğü söylenip, ‘ölmedim, hayattayım’ açıklaması yapan sinemacıları, politikacıları hatırlattı. Bu hatanın özrü ise Yapı Kerdi Özel Ödülü’nün taktimi sırasında yapıldı. Bu sansasyonel hata o an verilen ödülün önüne geçti.

Gözden kaçan başka şeyler de oldu. Salonu boşaltan seyirciler töreninin en önemli iki ödülünün kimlere gittiğini ve ödül konuşmalarını duymadı ama zaten gönüllerinde onaylanmamış Karadağlı’nın Genel Müdürü olduğu kurumun aynı oyunu Yılın En İyi Yönetmen ve Yılın En Başarılı Oyun Ödülleri’ni de peş peşe aldı. Ayşe Emel Mesci törende olacakları sezdiğinden mi, gerçekten mazereti olduğundan mı bilinmez, salonda değildi. Ama olası kazanma durumunda konuklara okunmak üzere arkadaşı ile bir mektup göndermişti. Peki bu arkadaş kimdi? Jüri üyesi Hayrettin Aslanoğlu. İnanılmaz etik bir hataydı.

Peki tören boyunca ödülleri taktim edenler ya da kazananalar tiyatronun içinde bulunduğu sorunlara ilişkin, ülkedeki hukuksuz tutuklamalara ilişkin, ekonomik zorluklar altında tiyatro yapmanın ne demek olduğuna ilişkin, Afife gibi bir isim altında ödül alırken ülkede hız kesmeden öldürülen kadınlara ilişkin, Gazze katliamına, savaşlara, yanan ormanlara, katledilen hayvanlara ve kadınların meslek içi taciz ifşalarına ilişkin, yani hayatın anormal akışındaki her şeye ilişkin sanatçı duyarlılığıyla iki cümle edemez miydi? Bu kadar yasaklı mıydı tüm bunlar? İşte o zaman çıkar biri de sahneden sisteme, düzene övgüler yağdırır ve gecenin en politik duruşunu seyirciler üstlenir. Artık o dakikadan sonra sahnede olacaklar kimseyi ilgilendirmez.

Tören bitiminde geleneksel olarak sahneye tüm kazananlar çıkar ve toplu fotoğraf çekilir. İşte son basiretsizlik de ödül kazanan ve bunun sevinciyle ellerindeki son protesto şansını da kaybeden kazananlardaydı. Töreni sabote eden, sistemin dayatmacısı ile aynı karede fotoğraf verdiler. Geçmiş olsun herkese.

Bu köşede oyun olarak Medea Material’i de oyuncu olarak Işıtan’ı da sizinle paylaşmıştım. Devlet Tiyatroları, Şehir Tiyatroları ve bağımsız tiyatroların oyunlarını seyirci olarak paylaşmaya devam edeceğim. Devlet eliyle sanat hiçbir dönemde bağımsız olmaz bunu hepimiz biliyoruz. Ancak bugün birçok koltukta hak etmediğini düşündüğümüz isimler oturmakta. Karadağlı da onlardan biri ve geçici. Ama tiyatrolar bizim, halkın. Darülbedayi’den Şehir Tiyatroları’na uzanan hikâyede de tiyatronun sahibi seçilmiş olsa da, belediye başkanları değil, gene biziz. Hepsine sahip çıkmalıyız. Ama en çok da kendi imkanlarıyla tiyatro yapmaya devam eden ve kurumların köşeye sıkışıp suskunlaştığı zamanlarda, gerçekleri, sanat yoluyla halka iletecek olan özel tiyatrolara sahip çıkmalıyız. Bu ülkenin aydınlık, umut dolu gençlerine, ömürlerini tiyatroya vakfetmiş tüm sanatçılarına.

Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri ekibi bu tören sonrası çok iyi bir özeleştiri vermek zorunda. Töreni YouTube kanallarından canlı seyrettiğim için törene ilişkin sonuna kadar her şeyden haberim oldu. İçeride olsam son aktardıklarımı söyleyemezdim muhtemelen. Ancak kurum sosyal medya kanalından ertesi sabah tören kaydını da kaldırdı. Dijital ortamdan kayıtları silmek olayları yaşanmamış kılmaz. Herkesin sorumluluğu birbirine atarak jürinin kucağına bütün vebali bırakmayacağını umarım. Ancak sonuçlardan memnun olmayan jürinin de Işıtan’ın konuşması sonrası salonu terk edebilme cesareti göstermesini beklerdim. Ya da bu olacakları ön görerek son beşin oylamasında daha farklı bir tutum takınabilmelerini. Çünkü tiyatro politik bir eylemdir.

Emekleriyle, inatlarıyla, umutlarıyla tiyatro yapan ve ödülle görünür kılınan tüm sanatçı adaylarını ve kazananları kutluyorum. Gececinin kaybedenleri aşikâr. Şimdi herkes önümüzdeki pırıl pırıl ama bin bir zorlukla devam edecek tiyatro sezonuna konsantre olabilir. Yaşasın tiyatro. İyi pazarlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir